4 Ocak 2010 Pazartesi

Sonunda "abla" da, kızı ve kardeşleriyle Avatar'ı görür; ona göre film, tümüyle güçlü bir mistik mesajdır!

Bir gece önce, kızkardeşleri ve kızının kardeşi ile, yüzlerinde kızının simlerle boyadığı 2, 0, 1, 0 ve !, boyunlarına doladıkları yanıp sönen pirinç lambalarla poz verdikleri laptop ekranı karşısında güle oynaya yeni yıla giren "abla" kadrosu, 2010'un ilk filmini, ince, hafif ve baş hareketiyle görüntü kaybı yaratmayan 3 Boyut gözlüklerle, izlemek üzere önceden yer ayırttıkları havadar alışveriş merkezine giderler.

Uzunca reklam faslı ardından, "abla"ya, okuduğunda çarpıldığı Lobsang Rampa'nın Üçüncü Göz kitabında anlatılan, Tibet'te bir manastırda, Himalayalar'ın derinliklerine saklı mağaralara gizlenmiş, tarih öncesi mezarlarda yatan 4,5-5 metre uzunluktaki mumyalanmış bedenleri hatırlatan Na'vi halkının, James Churchward'ın, Pasifik Okyanusu'ndaki Batık Kıta Mu'nun kalıntıları olduğunu belirttiği, muhteşem Yeni Zelanda ormanlarında çekilmiş öyküsünü anlatan film başlar.

2009, ABD yapımı Avatar: Yönetmen James Cameron, görüntü yönetmeni Mauro Fiore, müzik James Horner, oyuncular Sam Worthington, Zoe Saldana, Sigourney Weaver, Giovanni Ribisi, Michelle Rodriguez, Laz Alonso...

Thea Alexander'in, okuduğunda "abla"yı çok etkileyen kitabı M.S. 2150'in, bacaklarını kullanamazken, uykusunda yolculuk ettiği boyutta bir başka bedende yaşayan kahramanını anımsatan, tekerlekli sandalyedeki asker Jake Sully, DNA'sının uyumlu olduğu biliminsanı erkek kardeşi için üretilen Na'vi bedeniyle, toprakları altındaki değerli madene ulaşmak üzere Pandora Gezegeni'ni işgale hazırlanan askerler için -başlangıçta- casusluk eder.

Dünya Kızılderili halklarını hatırlatır geleneklerle yaşayan Na'viler ile, Frank Herbert klasiklerindeki gibi tasarım dille anlaşan, avatar bedenlerdeki -başlarında Alien'den tanıdık Sigourney Weaver'in bulunduğu- biliminsanları, araştırmaları sırasında, ağaçlar arasında, Na'vilerin girip, atalarının deneyimlerinden yararlandıkları çok geniş bir iletişim/bilgi ağı olduğunu keşfederler. İncelikle tasarlanmış laboratuvarda, içine yattıkları kapsüller aracılığıyla transfer oldukları avatar bedende, kötürümlüğünden sıyrılan asker Jake Sully, Na'vi prensesinden öğrendiği şekilde, -akılalmaz zenginlikteki bitki, hayvan... çeşitliliğinde, Churchward'ın, Batık Kıta Mu serisinde, "insanın, gelişimini tamamlamış biçimde Dünya'ya indiğini" belirttiği semboldeki, arka ayakları üzerinde yükselmiş geyik- geyiğe benzeyenini öldürür, kızılderili geleneğince, onun Eywa'ya ulaşacağını, bedeninin halkına karışacağını belirterek teşekkür ederken, kız askere, karşılıklı kültür alışverişi Amerikancasıyla "temiz işti!" der.

Jake Sully'nin, anlamlı biçimde Ağustos 2154 tarihli kayıtlarından birinde, "...onlarda olmayıp bizde olan, ne blucine ne kolaya ihtiyacı olmayan Na'viler, topraklarından asla vazgeçmeyecekler..." demesi üzerine, "yumuşamak"tan ödü kopan komutanın belirlediği üç ayın bitiminde, Dünya üzerinde olduğu gibi, "...zenginliklerine göz diktikleri halkların düşman ilân edildiği..." malûm stratejiyle, doğayla tam bir uyum içinde yaşayan naif halka, tüm güçleriyle saldırdıkları, güçlerin hiç de eşit görünmediği bir savaş başlar.

Uzun, ayrıntılı, izleyicinin kalbini kıran pek çok ölümden sonra, Toruk Macto Jack Sully'nin saçıyla, saçaklarıyla bağlantı kurduğu Ruh Ağacı aracılığıyla yardım istediği Eywa (Tanrı, Doğa...), kendi güçleriyle yardıma gelir. O arada, komutanın saldırısına uğrayan bedeninin bulunduğu kapsülde havasız kalan kötürüm asker eşini kurtaran prensesin, kucağındaki, yarısı boydaki askere sevgiyle bakarken gördüğü, bir yabancı-öteki-dan çok daha ötesidir. "Abla", diğerini dış görünüşüne göre sınıflayan insanoğluna bakarak,"ben bir başka sen'im!" anlamında Maya selamı "In L'akesh!" örneğindeki gibi, sadece, derindekini görme becerisinin ne çok sorunu çözebileceğini düşünür.

En eski kültürlerde tabletlerde, egemenin gücü elde tutma çabasıyla kendi lehine bozduğu din kitaplarında sıkça sembolize edilen Hayat Ağacı'nın, yangın bombalarıyla, çok ölüme yol açan yıkılışı, yüzen kayalar, Ursula Le Guin kitaplarından tanıdık ejderler, yerlilerin "abla"nın Baraka filminde izlediği ritüelleri, melodileri... Son zamanların en yüksek bütçeli filmi, muhteşem görselliği yanında "abla"ya kalırsa, John Calleman'ın, Maya Takvimi ve Bilincin Dönüşümü kitabında ayrıntılı biçimde, şemalarla açıkladığı bilinç değişimiyle sağlanacak kuantum sıçrayışını haberleyen, güçlü mistik bir mesaj...