İnsanın Anlam
Arayışı; Okuyan Us, 25. basım Ekim 2015, yazan Viktor E. Frankl
Sayfa 82'den: "Bir insanın kendi kaderini ve içerdiği onca acıyı kabul ediş yolu,
kendi davasını seçiş yolu, ona, en ağır koşullar altında bile, yaşamına daha
derin bir anlam katma fırsatı verir. Yaşam yiğitçe, onurlu ve özgecil olabilir.
Ya da bu şiddetli kendini koruma kavgasında kişi, kendi insan onurunu unutup
bir hayvan düzeyine inebilir. Burada, insanın, zor bir durumun sunduğu ahlaki
değerlere ulaşma fırsatlarından yararlanma ya da vazgeçme arasındaki seçimi
yatmaktadır. Bu da o insanın acılarına değip değmediğini belirler."
Sayfa 127'den: "Açık bir örnek vermeme izin verin: Bir keresinde, pratisyen hekim
olarak çalışan yaşlı birisi yaşadığı ağır depresyon nedeniyle bana geldi. İki
yıl önce ölen ve her şeyden çok sevdiği karısını kaybetmeye alışamamıştı. Ona
nasıl yardım edebilirdim? Ona ne söyleyebilirdim? Bir şey söylemekten kaçındım,
ancak onu şu soruyla karşı karşıya getirdim: "Sen ondan
önce ölseydin ve karın seni yaşatmak zorunda olsaydı ne olurdu Doktor?"
"Ah!" diye karşılık verdi, "Bu
onun için korkunç olurdu; ne kadar acı çekerdi!" Bunun üzerine "Görüyorsunuz ya Doktor, onu bu acıdan kurtaran
sizsiniz; elbette bunun bedeli de şimdi sizin onu yaşatmak ve yasını tutmak
zorunda olmanız," dedim. Tek kelime
etmeksizin elimi sıktı ve büromdan ayrıldı. Her nasılsa acı, bir özverinin
anlamı gibi bir anlam bulduğu anda acı olmaktan çıkıyor."
Tanrı Daima
Tebdil-i Kıyafet Gezer; Pegasus Yayıncılık, 3. basım Temmuz 2012, yazan
Laurent Gounelle:
Sayfa 44'ten: "Sonra, insanların beklentilerine ille de uygun olmamayı kabul etmen,
her zaman onların ölçütlerine, değerlerine uyum sağlamaman, farklılığını
sergilemeye cesaret etmen, hatta rahatsız ettiğinde bile bunu yapabilmen
gerekecek. Kısacası, başkalarına vermeyi arzuladığın imgeyi boş ver gitsin,
senin hakkında ne düşündüklerini dert etmemeyi öğren.”
“Kendi farklılıklarını
tamamen üstlendiğinde, o zaman başkalarının farklılığına da eğilebilir ve
gerektiğinde kendini buna uyarlayabilirsin. Böylece daha iyi iletişim kurmayı,
tanımadığın kişilerle temasa geçmeyi ve bir güven ilişkisi kurmayı, senin gibi
davranmayan kişiler tarafından kabul edilmeyi öğrenirsin. Ama öncelikle seni
biricik kılan şeyi kabul etmelisin, yoksa başka insanlara yaranmak adına
kaybolmaya devam edeceksin.”
Ay Zalim Bir
Sevgilidir, İthaki Yayıncılık, Bilimkurgu Klasikleri, 1.
baskı Nisan 2017, yazan Robert A.
Heinlein:
Sayfa 401'den: "Fazla kalmadım – kalamadım;
yapılacak işler vardı. Milla’yı sadece bir veda öpücüğü verecek kadar
görebildim. Odasında yatıyordu, sadece uyuyor gibiydi. Sonra yükü almak için
gitmeden önce sevdiklerimle bir süre oturdum. O güne kadar Mimi’nin aslında ne
kadar yaşlı olduğunu hiç fark
etmemiştim. Elbette birçok ölüm görmüştü, bazıları kendi soyundan gelenlerdi.
Ama ufak Milla’nın ölümü ona ağır gelmiş gibiydi. Ludmilla özeldi –Mimi’nin
torunuydu, ama büyük bir istisna ve onun müdahalesi sayesinde büyük bir istisna
olarak eş-karısıydı da, en büyük ve en küçük.
Bütün Aykırılar
gibi, biz de ölümüzü muhafaza ederiz –o vahşi gömü ayininin Dünya’da
kalmasından çok memnunum; bizim yolumuz daha iyi. Ama Davis ailesi imalatçıdan
çıkanı ticarî çiftlik tünellerine geri koymaz. Hayır. Küçük sera tünellerimize
girer, yumuşakça şarkı söyleyen arıların arasında güllere ve nergislere ve
şakayıklara dönüşsün diye. Geleneklerimiz Kara Jack Davis’in hala orada
olduğunu söyler, ya da nice, nice, nice seneler boyunca açan çiçeklerden sonra
hangi atomu kaldıysa onun.
Mutlu bir
yerdir, güzel bir yerdir.”…