22 Temmuz 2010 Perşembe

"Abla"nın, Varlığınla Buluşma Seminer ve Şenliği izlenimleri, 2

Ertesi sabah, İstanbul'dan gelecekleri karşılama heyecanıyla erkenden uyanan "abla", bir ucunda, anne şefkatini güzelim yemeklerine katan güler yüzlü kadınların çalıştığı mutfağın bulunduğu, kahvaltıların edildiği, yemeklerin yendiği, yukarıda çamlarla bezeli tepeye, aşağıda mırıltılı dereye bakan taraçaya varır, oda arkadaşlarını saptamak üzere yorgun kalabalığı taramaya alır. Aralarından biri, bir güzel kadınla bakışır, tur organizatörleri olduğunu tahmin ettiği hanımlara yanaşır, isim vererek oda arkadaşlarını bulmaya çalıştığını anlatır. Az önceki bakışma, -sanki- yakalarda karanfillerin olmadığı bir randevunun buluşmasıdır, tanışırlar.

Burhaniye'de bir yıl okuduğu için, "abla"nın, "hemşeri"si ilân ettiği,
canayakınlığı boyundan uzun Mehmet'in servis yaptığı, taze pişmiş pide, tereyağ, zerdeçalla karıştırdıkları bal, zeytin, peynir, domates, salatalık, biber ve -kaldığı evin yakınında yaşadıklarından- tanışı tavukların, değişik turuncu tonlarda sarılı yumurtaları ile yapılan güzel, zengin kahvaltı sonrası, "abla"nın da ablası diğer oda arkadaşlarının eklenmesiyle Taş Ev 1'e çıkan üçlü, çocuk yatağı dışındaki, -saptanan sakıncalarının herkesin farkına vardığı- ebeveyn yatağını paylaşmayı reddederlerse de, içlerinden birinin Taş Ev 2'deki boş tek yatağa geçmesiyle sorun kansız biçimde çözülür.

Kahvaltı sonrası Dome'da ilk buluşmanın konusu, tanışma ve katılımcıların, bu çalışmaya katılma nedenleridir. Yanak yanağa vermiş görkemli iki çamın gölgelediği yuvarlak taş zemin üzerine yerleştirilmiş, 3-4 adam boyu yüksekliğindeki, uzay çatı metal iskelete giydirilmiş, şeffaf-mat plastik beyaz kubbenin zemini cilalı ahşap. Çadırın insan boyu yüksekliği, cırcırböceği cırıltısı ile reçine kokusu yüklü sıcak rüzgâra izin veren
-çepeçevre örtülebilir- tül/telle sarılı.

Kubbeli mekânların tüm kutsallığını taşıyan/yaşatan Dome'a, fermuarlı kapıdan,
yandaki çamın dibindeki, ortasında kristal bulunan sunak önünde ayakkabılarını çıkararak giren 35 kişi, içerideki sandalyelere dağılırlar. Daha önce gelip burada yaptığı çalışmalardan memnun kalıp, daha da mutlu olmak isteyenler dışında gelenlerin çoğu, berikilerde gördüğü değişikliğe duyduğu hayranlıkla o kıdemliye eklenerek gelenlerden oluşmakta...

Aralarında avukat, diş doktoru, iş adamı, tekstilci, bankacı, öğrenci... yanısıra şifacıların da bulunduğu bir kaç çift,
yavru kediler gibi boğuşan bir grup delikanlı, teyze-yeğen; kıyısından köşesinden, yaklaşmakta olan muhteşem değişikliğin farkında olup bu konuda ne yapması gerektiğine dair bir iteklemeyle, ruhlarına ağırlık veren gülleleri birer uçan balona dönüştürmek ortak hedefi ile bir araya gelmiş, değişik yaş gruplarından, kadınlı -şaşırtıcı oranda artmış olarak- erkekli gruptan, sırası gelen kim olduğunu, geliş amacını dillendirir.

Özgürlüğünü yitirme korkusu
nun yaşamını ele geçirdiğini görüp, bunu, ne yapıp edip ardında bırakması gerektiğini, sevgisinin sonsuz olabilecekken gelip gelip sorumluluk duvarına tosladığını hisseden "abla", en çok, güzelim bal rengi gözlerinden akan yaşlarla, ablasındaki huzuru kıskandığı için geldiğini, onun gibi olmak istediğini açıklayan kardeşinden etkilenir.

Kendisini buralara getiren büyük acıyı, "abla"yla, bilgelikle paylaşırken (
http://www.derki.com/sayi34/41-ilk-sok.html), bundan doğacak büyük iyilikle ilgili projesini de (http://www.facebook.com/?sk=2361831622#!/group.php?gid=129469070402684) aktaran oda arkadaşı, minicikken ölerek geride kalbi kırık bir anne bırakan evlâdı, tüm bu trajedi içinde, -yaşadığımız Dünya'nın yargılarıyla bakıldığında- akılalmaz katı yaklaşımıyla, kızını tutup tutup nihaî/ilâhi hedefe çeken anneanne, "abla"ya kalırsa, derin bir saygı duygusuyla onurlandırılmayı hakeder.

Zakkum ve çam dallarının,
olağanüstü bir iyilik duygusu yaratan suyla sarmaştığı, güzel, serin, huzur verici göl molalı ilk günde, gelmekte olanla ilgili temel bilginin, beyaz tahtada renkli kalemlerle anlatıldığı ders kadar, kardeşlerinin tepkileri de "abla" için yeni değildir. 2004 yılında aynı dersi dinleyen "abla" için farklı olan, önyargı, kaygı, korku, dehşet, panik gibi kendisini kötü hissettiren, ego'su Sebastian çıkışlı duygularını gün be gün geride bırakıp, Ben'im Varlığı Basiret Hanım'ın rehberliğinde, gelenin ihtişamına duyduğu hayranlıkla büyüdükçe büyüyen "abla"nın bizzat kendisidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder