29 Haziran 2009 Pazartesi

Yaşamı, giderek yoluna dizili bir dizi irili ufaklı mucizeye dönüşen "abla"nın, dönüşür ve çevresindekileri de dönüştürürken tanık oldukları:

2009 yılı 6. ayı sonuna doğru, incecik hilâlli yıldızı bol serin bir akşam, yazları sitenin girişindeki meydandan kalkan otobüsle İstanbul'a yollanan "abla", Burhaniye'ye varmadan daldığı derin uykudan, mola yerine girerken anons ve ışık saldırısıyla sertçe uyan(dırıl)ır. Gece karanlığında aynı firmanın, birbirinin aynı görünen bir başka otobüsüne binmemek için plakayı ezberler, uyku sersemi birbirine toslayıp tokuşan kalabalıkla yemek sırasına girer. Yayla çorbasında karar kılar, ağzı, saçları beyaz maske ve aşçı külahıyla örtülü bir kadın karavanayı karıştırıp doldurduğu kepçeyi kaseye boşaltır; o da uyku sersemi midir nedir, çorbanın bir kısmı tepsinin içine saçılır. "Abla" hiiiiiç sinirlenmez. Sağlı sollu sandalyelerde, geçişi olanaksız kılarak yayılmış oturanlara hiiiiç kızmaz, bir kâğıt peçeteyle damlamasın diye silmeye çalıştığı tepsisiyle, kendine yol açar, bir masaya oturur. Yayla çorbasında pirinçten çok nane oluşuna hiiiiç öfkelenmez, sakince çorbasını içer. Tuvalete girer, parmağını kapıya sıkıştırır, canı yanar, sırası gelmiştir, tam baldan tatlı öfkeye kapılacakken, tam o anda, o daracık zaman aralığında kendini yakalar; çok değerli karar anını kaçırmaz, ibreyi yeşilde tutar, seçimini sinirlenmemekten yana yapar. Serin geceye çıkar, kilitlenme eğilimli dizlerini çalıştırmak için hızla bir aşağı bir yukarı yürürken, sevgi talebiyle, sevinçle üzerine saldıran koca köpekten hiiiiç korkmaz, onu kendisiyle güreşmeyeceği konusunda ikna etmede bayağı zorlansa da, anonsla otobüsüne yürürken duygularını gözden geçirerek mola dökümü yapar; öfke ve korkuya prim vermeyerek duygusal dengesini koruduğunu saptar, koltuğuna oturup yastığını boynuna yerleştirirken, kendisini bu konudaki çabasından ötürü kutlar ve seçim anı fırsatı için, içtenlikle teşekkür eder.

Feribota binerken "...inerken değerli eşyalarınızı yanınıza alınız..." anonsuyla uykusu kırılan "abla" daha çok, yanda, koridorun öte yanındaki koltuklarda iki küçük kızıyla yolculuk eden kadının telâşıyla ayılır. Yola çıkmadan 6-7 yaşındaki büyük kızına, ayağı dibinde yer yatağı yapan, 3 yaşlarında görüneni yanına yatıran, 20'li yaşlarda, en fazla 45 kilo küçücük kadın panik içinde! "Uyan, otobüsten ineceğiz, sen büyüksün bana yardımcı olmalısın" diyen anneyle, uykudan sıyrılamayan kızın bin zahmetle toparlanmaya çalışmalarını anlamlandıramayan "abla", kendi ağır sorumluluklu çocukluğuyla paralellik kurduğu küçük kıza acıyıp dururken, genç kadının sorusu üzerine mesele aydınlanır: "Ben" der kadın içtenlikle, "ilk kez otobüsle feribota biniyorum, inip otobüs değiştireceğiz sandım."

İstanbul'da kardeşleriyle buluşan "abla"nın küçük kız kardeşinin, ortancanın 50. yaşgünü şerefine düzenlediği kutlamaların birinci ayağı, İKSV, 37. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında Kraliçeler. Kataloğun "Doğumunun 350. yılında 36 yıllık kısa yaşamına pek çok eser sığdıran İngiliz müziğinin babası Purcell'in ve ölümünün 250. yılında barok müziğin ustası Händel'in eserlerindeki gururlu, gizemli ve âşık kraliçeleri tarih sayfalarından çıkıyor ve bu konserle birlikte müzikseverler için dile geliyor. Verdiği resitaller ve albüm kayıtlarıyla kısa sürede uluslararası basının yakından takip ettiği bir isim olan Christophe Rousset'nin opera tutkusunun bir ürünü olarak 1991 yılında kurduğu topluluğu Les Talens Lyriques ve ünlü soprano Anne Hallenberg ile birlikte tarihin sararmış sayfalarını sizler için çevirecek, iki büyük müzik dehasının kraliçelerini yorumlayacak ve onları yeniden taçlandıracaklar." diye tanıttığı gösteri. Üç ayların ilkinin başlangıcını müjdeleyen azıcık kalınlaşmış hilâl Aya Sofya üzerinde ışıldarken, pahalı parfümlerle tütsülenen sahnedeki güzel kadın, oktavlar arasında rahatça inip çıkarak hacimli güzel sesiyle Aya İrini'nin içini, dışarı taşarak asırlık çınarlar altında mutlu güzel kedilerin süslediği bakımlı saray bahçesini, genişleyip yayılarak doldurur.

Ablalarına her festival ne yapıp edip bir Aya İrini gösterisi armağan eden küçük kız kardeşin kutlama programı, ertesi akşam üzeri Aksanat'ta Şeylerin Şekli adlı oyunla sürer: Cüretkâr yazıları dolayısıyla bağlı olduğu Mormonların dışladığı Neil Labute'ün yazdığı Mehmet Ergen'in çevirip yönettiği oyunu izleyen, bayılan ille de ablalarım görsün deyip, gösterimin uzatıldığını duyar duymaz koşup bilet alan küçük kız kardeş, Esra Bezen Bilgin, Betul Çobanoğlu, Deniz Celiloğlu ve Bartu Küçükçağlayan'ın sergilediği, Afife Jale ödüllü yetkin oyunculukla, üç kata yayılan becerikli sahne düzenlemesiyle, sanat nedir? sorusuna kadın-erkek ilişkileri aracılığıyla yanıt arayan çok güzel oyunu önerdiği için özel teşekküre mazhar olur. "Abla"nın karşılaştığı herkese, bu oyunu mutlaka görmelerini önermesi onun oyunu ne kadar beğendiğinin bir göstergesi sayılsa gerektir.

12 kişilik bir arkadaş grubuyla bir araya gelinen gece, az bir zaman önce varlığından haberdar olunup, sunumu da lezzetleri kadar muhteşem geleneksel Mardin yemeklerinin mide kadar göz de doyurduğu Cercis Murat Konağı. Meraklısının ne olduğunu bildiği, "abla"nın ise keşfetmekten büyük memnuniyet duyduğu, Kilis'ten bu yana, -"abla" 40 yıl önceden sözetmekte...- böylesini yememiştim dediği çiğ köfteye, bayıldığı mezelere, yanısıra kalaylı bakır kasede sunulan ev yapımı Süryani şarabına, Kilis Katmer'ine benzeyen, ondan hiç de aşağı kalmayan tatlısına, en kısa zamanda tekrarlanacak! işareti konur.

Tüm bu yoğun trafik arasında bir ara, Taksim'e ulaşmak üzere, evden, telefonla taksi çağırmaya üşenip yolun başında durdururuz fikriyle çıkan "abla" ile ortanca kız kardeşinin tanık olduğu bir küçük mucize: Saat 15:45, taksilerin nöbet değişimi için duraklarına ulaşmaya çalıştıkları, bu yüzden aynı yöne gitmiyorlarsa müşteri konusunda nazlandıkları zaman dilimi. Yolun karşısında bir taksi ile işaretleşen kardeşler, onun manevra yapıp dönüp gelmesini beklerken yaklaşık yirmi aracın önlerinden geçişine tanık olurlar. Nihayet önlerinde bir taksi durur, yola koyulurken, onun işaretleştikleri taksi olup olmadığını sordukları şoför "abla"ya kendisini tanıdığını, geçen kış onu sapı kırık bavuluyla Peru dönüşü, buraya getirdiğini, yolda Mayalardan, sona ermekte olan Maya Takvimi'nden, Dünyanın yapacağı kuantum sıçramasından... sözettikleri çok hoşuna giden uzun sohbeti unutamadığını anlatır. Adam Fawer'in Olasılıksız'ını bir hamlede okuyup beğenmiş "abla" merak eder, acaba İstanbul'da yola dikilen birinin altı ay önce kendisini bir yerden bir yere götüren taksiye, -taksi şoförü önyargısını parçaladığı için kendisinin de unutmadığı birikimli sürücüye- rastlama olasılığı nedir?

1 yorum:

  1. Rastlantı diye bir şey olmadığına, olup biten (bizim çizgisel zaman anlayışımızla geçmiş-şu an-gelecek diye sıraladığımız) her şeyin, üst boyutlarda bir arada bulunuşuna aklı yatalı "abla", mucizenin, o düzeyin normali olduğunu da zorlanmaksızın kavrar.

    YanıtlaSil